Güncel Başlıklar

14 Aralık 2008 Pazar

Vatan Sana Canım Feda



Toprak, uğrunda kan dökülmüş ise vatandır. İnsanın vatan-ı aslisi de topraktır. Cenazeler toprakta fani olunca diner. Toprak bizim anamız, aşk bizim ateşimizdir.

İnsan vücudunun ve dünyanın 3/4’ü sularla ve yine dünyanın 1/4’i ise kara parçası toprakla kaplıdır. Her insanın nerede doğacağını, hangi kıtada yaşayacağını ve nerede vefat edip fani olacağını külli irade sahibi Cenab-ı Hak takdir ve tayin etmiştir.

Dünyanın en eski yerleşim merkezi Mekke ve havalisi en eski ziraatin yapıldığı mevki ise Harran Ovası’dır. İnsanlar dünyanın değişik coğrafi bölgelerine kara, hava ve deniz yoluyla dağılmışlardır. Eskimolar’ı kutuplara, yamyamları Afrika’ya, Barbarlar’ı Avrupa’ya yerleştiren, gezegenin mutlak sahibi Allahu Teala’dır. Yeryüzünde gerçekleşen kavimler göçünün zahiri sebepleri açlık, kıtlık, kuraklık, işgal, sömürü, savaş ve tabii afetler olabileceği gibi, Rasûlullah’a komşu olmak gibi manevi sebepler de olabilir. Allah’ın kelimesini yüceltmek ve İslam dinini tüm dünyaya hakim kılmak gibi ulvi bir gaye de olmuştur.

Orta Asya’da iken kıtlık ve kuraklığı bahane edip Anadolu’ya yerleşen Yafes’in şamanist torunlarını Mezopotamya’da müslüman Arap toplumu ile komşu kılıp İslam ile şereflenmelerinin sebebini halkeden Cenab-ı Hak’tır.



Yumurta tavası

Mülkün ve adına dünya denilen “han”ın Hakan’ı, misafirlerini nerede ağırlayacağını önceden ayarlamıştır. Kısmet ve nasip, rızık ve ecel gibidir. Misafirin kimi denize nazır mekanda kalırken, kimisi de denizin tam ortasında bir adadadır. Mesela Akdeniz’de tek saplı teflon bir yumurta tavası kadar küçük bir ada olan Kıbrıs gibi. Bu ismin aslı Yunanca Cyprus’tır. Halbuki adayı fetheden müslümanlar, kendilerini hatırlatan bir isim verebilirlerdi. Zira Kıbrıs’ın en eski adı Alasia’dır. Ada, M.Ö. 15. yy’da Hitit egemenliğinde bulunuyordu. Daha sonra adaya Mısırlılar, Asurlular, Persler, Romalılar ve Bizanslılar hakim oldular. Büyük İskender devrinde Yunanlılar Kıbrıs’ta hakimiyetlerini ilk defa kabul ettirdiler. Sonra M. 647 yılında Halife Hz. Osman (ra) zamanında bütün ada İslam egemenliği altına girdi ve bu dönem 964 yılına kadar 317 yıl sürdü. Templer şövalyeleri, Memlüklüler, Cenevizliler, Venedikliler derken 1571 yılında Kıbrıs, Osmanlı Devleti’nin eline geçti. 1878 yılına kadar 308 yıl Osmanlı hakimiyetinde kaldı. Ancak Osmanlı Devleti’nin Rusya ile giriştiği 1877 savaşından yenik çıkarak Ayastafonos barışını imzalamasıyla Kıbrıs için karanlık bir gece başlamış ve ada, İngilizler’in eline geçmiştir.

1923 yılında “Sağır Sultan”ın imza koyduğu Lozan Antlaşması’nın 16. ve 20. maddeleri gereği İngilizler, 1925 yılından itibaren Kıbrıs’ta resmen bir sömürge statüsü uygulamaya başlamışlardır.



Çünkü biz varız

Akdeniz’in kuzeydoğusunda yer alan 9.283 km2’lik Kıbrıs adasının 3.355 km2’lik kuzey bölümünde bugün K.K.T.C. bulunmaktadır. Anamur burnuna 40 mil uzaklıkta bulunan Kıbrıs’ta 1990 yılında yapılan sayıma göre Türk nüfusu 170.000’i aşmıştır. Rumların sayısı ise 400.000 civarındadır. Yalnız İngiliz ve Rum yönetiminde kaldığı süre içinde adadan Anadolu’ya göçe zorlananların sayısı 200.000’e yakındır. Sömürgeci ülkeler dünya siyasetinde nüfusu nüfuz olarak görmüşlerdir. Kıbrıs adası jeopolitik ve askeri stratejik konumu nedeniyle Doğu Akdeniz’de bir kilit noktası olmuştur. Kıbrıs, Türkiye için bir sıçrama tahtasıdır. Yalnız gelişmeler olumsuz şekilde devam ederse teneşir tahtası olacaktır. “Çünkü biz varız” diye bilboardlara pankart yapıştıranların 3 Kasım 2003’e kadar nerede yaşadıklarını merak etmekteyim. Satanistler, sadece şeytana tapan, kedi kanı içenler değil, gerçek satan-ist vatanın şehit kanıyla sulanmış topraklarını bir tütün/pipo bahasına kapalı kapılar altında satıp tüyü bitmedik yetimlerin kanını, iliğini emen sülüklerdir. Denktaş’ın mücahid kimliğinin arkasına sığınıp laiklik teranesiyle Kıbrıs’taki İslami kimlik davasını gözardı eden çakmak-taşlarının, düven taşlarının sürtünmesiyle kıvılcım üretmeye çalışmaları beyhudedir. Kıbrıs Serdar’ının bile baba Denktaş’ın yanlış yolda gittiklerini uyarması, 28 Şubat zihniyetini telaşa kaptırmıştır. Çünkü boş laf karın doyurmuyor kardaş!..



Uçan kuşlar, martılar

Siyonizmin fikir babası Theodor Herzl’in Britanya’ya (İngiltere’ye) ait bir ülkede yahudiler için kurmayı düşündüğü koloniler arasında Sina yarımadası, Mısır ve Filistin’le birlikte Kıbrıs’ı da sayması hain planın bir parçasıdır. AB’nin üyelik şartı için Kıbrıs meselesini öne sürmesi bundandır. ABD’nin Ortadoğuda büyük İsrail jandarma devletini kurmak amacı ile Irak’a saldırması bundandır. Ancak ABD’nin havalarda gezen burnu, yine havalarda kırılacaktır inşaallah. ABD’nin mart ayında planladığı saldırısına karşılık verecek Cenab-ı Hakk’ın martılardan oluşan görünmeyen askerleri haliç ve galata köprüsünün demirlerine tek sıra halinde hazır kıta beklemekte olduklarını “martıların sayısı artıyor” başlıklı TGRT’nin akşam haberlerinden öğrendim. İstanbul’un yerlileri iyi bilirler ki 1453’de karadan karaya gemiler demir kızaklar üzerinde yüzerken çıkacak sesleri bastırmak için Topkapı surlarındaki Bizans’ın dikkatini dağıtan martıların çığlıkları olmuştur. Mart kapıdan baktırır, senet sepet yaktırır.

Allah, müminlerin vekilidir, valisidir. En büyük vali de O’dur. O’nun eyaletinde O’nun velayetine sığınanlar korunmuştur. Bazan 3.000 ile bazan 5.000 ile. İki de bir Sevr’i hortlatmaya çalışanların kurdukları tuzakları ve hain planları boşa çıkaracak olan Cenab-ı Hakk’ın yeryüzünde kendilerine nazar ettiği üçleri, yedileri, kırkları, kavs’ı, aktab’ı, kutb-ul aktabı d,a kainatın efendisini müşriklerden saklayan Sevr dağında manen toplanıp iş taksimi yapmadıkları ne malum? Kimin eli kimin cebinde şeklindeki iktisadi deyim siyaset için de geçerlidir. Kimin tokadı kimin ensesinde patlayacak galiba belli değildir.

Kıbrıs’a atanan ilk Osmanlı valisi Muzaffer Paşa’dır. Kıbrıs’ın fethinde zamanın âlimi Ebu’s Suud Efendi’nin fetvası etkili olmuştur. 1974 harekatı da Ebu’s Suud Efendi’nin imza ve gayretiyle başlamıştır. 1910 yılında müslüman köylerin hristiyanlaşması konusunda yakınan Kıbrıs müftüsü Hafız Ziyai Efendi’nin Şeyhülislam’a yazdığı stayiş mektubu bir uyarı risalesidir.

Kıbrıs’ın Osmanlı eşrafı aşağıdadır:

1- Sadrazam Mehmet Kamil Paşa (1832-1913),

2- Sadrazam Mehmed Emin Paşa (Ö.T.1813),

3- Hasan Hilmi Efendi (Kıbrıs’ın ilk müftüsü, 1782-1847),

4- Aşık Kenzi (1785-1795),

5- Kaytazzade Mehmed Nazım Bey (Şeyh Nazım Adil’in büyük dayısıdır, 1857-1924),

6- Namık Kemal (Halk arasında Ayyaş Kemal olarak bilinir. 1840-1888).

Türkiye’nin dünyaya açık tek sahil kapısı olan Kıbrıs’ta yetişen Osmanlı âlimleri de şunlardır:

1- Mehmet Zeki Efendi (1868-1919),

2- Mehmed Ziyaeddin Efendi (1850-1936),

3- Osman Ragıp Efendi (Ö.T 1943),

4- Derviş Vahdeti (Ö.T. 1909),

5- Dr. Hafız Cemaleddin (1857-1967).

Kadir Mısıroğlu’nun “Lozan, zafer mi, hezimet mi?” sorusuna Kıbrıs açısından verilen cevap, hezimettir. Çünkü Enosis, yani Kıbrıs adasının Yunanistan’la birleşmesi ideali Lozan Antlaşması ile güvence altına alınmıştır. Her yıl müttefik devletler adına verilen akşam yemekleri ve kokteyllerde oval bardaklarla beyaz peçetenin altından leblebi ile viski ve konyak yudumlayan, sonra da sarhoş edasıyla nasıl olsa masa başında kaybederiz diye yaptıkları çıkarmada elde ettikleri toprakların geri verilebileceğini ifade edenler vatan hainidirler. Bir de şu milliyetçilik maskesi ile Kıbrıs’ın milli bir dava olduğunu söyleyerek “Çünkü biz varız.” demeleri yokmu ya? İnsanı şirazeden çıkarıyor.

Gençlik yıllarında Otello Mason Locası’na üye olduğu iddia edilen Denktaş, Kıbrıs’ın Demirel’idir. Yedi defa gidip sekiz defa gelen Demirel T.C. devleti için ne yapmışsa Denktaş da onu yapmıştır. Vatanın anasını satanlar, danasını da satacak, yavrusunu da. Ashab-ı Şimal’in Mümtaz’ını kendisine danişmend kabul eden bir zihniyetin sahibi, sağduyu sahibi olsa da kaç yazar? Her kavim lâik değil, lâyık olduğu önderler tarafından idare edilmelidir.



Ümmü Haram

Uğruna binlerce şehit verilen Kıbrıs’ta Mevlevi, Celveti ve Rifai tarikatlarının izlerini taşıyan dergahların kalıntıları vardır. Ertelenen İslami hayat, Kıbrıs insanı üzerinde kimlik bunalımına sebep olmuştur.

“Bilmeyene bir kere, bilip de yapmayana yedi kere yazıklar olsun” diyen sahabeden Ebud Derda, Kıbrıs’ın fethinde bulunduğu halde sevinç yerine ağlayarak sanki bu günleri görür gibi olmuştur. “...Ey Cübeyr! Yarın yüce Allah’ın emirlerinden uzaklaşmakla başlarına zillet, alçalma ve belalar gelecektir” demiştir. Muaviye’nin hanımı ile Kıbrıs’ın fethine katılan peygamberimizin halasının kızı Şehide Rumeysa binti Milhan için şair Arif Nihad Asya bakınız ne diyor:

Kudsi ve mübarek iki ruhun akşam

Göklerde buluşmasıyla başlar bayram

Bayraktar öper Ümmü Haram’ın elini

Bayraktar’ı alnından öper Ümmü Haram...



Sonuç: Medine vesikası

Kıbrıs, tarih boyunca kaderi dışarıdan belirlenmiş bir adadır. At binenin, kılıç kuşananındır. Toprak ekenin, su içenindir. Adada birleşmenin muhtemel alanı sömürgeciliğe karşı ortak mücadele ve savaştır. Medine vesikası bunun en güzel örneğidir. Yani çözüm, güdümsüz federal devlet anlayışıdır.

Zorla güzellik olmaz, yalvaracak değiliz. Sonra İslam’da fethin amacı toprak işgali ve sınırları genişletmek değil, insanların kalbini ve gönlünü İslam’a açmaktır.

Bülbülü altın kafese koymuşlar “ille vatan, ille vatan” diye ötmüş. Meğer vatanı bir çalı dibiymiş.

Benim de vatanım inandığımı yaşayabildiğim mekandır. Velev ki duvar dibi olsun. Koca bir ada olacağına küçük bir oda olsun. Ama penceresi İslam’a açık olsun... İşte o zaman vatan sevgisi imandan olacaktır.

“Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda...”

Hiç yorum yok: