Güncel Başlıklar

25 Şubat 2009 Çarşamba

Dünya Dışı Yaşam Olduğuna İnanmayanlara İşte Kanıt

Amerikan Havacılık ve Uzay Kurumu (NASA), yörüngedeki uzay teleskobu Hubble'ın uzak bir gezegende karbondioksit ve karbonmonoksit tespit ettiğini ve bunun dünyadışı yaşamın keşfi için ilk adım olabileceğini bildirdi.

NASA'dan yapılan yazılı açıklamada, Hubble'ın Dünya'dan 63 ışık yılı uzakta ve Jüpiter büyüklüğündeki dev gezegende CO2 bulduğu belirtilerek, "Dünya'ya benzer bir gezegende yaşam olduğunu gösterebilecek organik bileşenlerin bulunmasının, bir gün gezegenimizin dışında da yaşamın bulunduğunun ilk kanıtı olabilir" denildi.

Hubble Uzay Teleskobu Bilim Enstitüsü'nden Ray Villard, yaşamın oluşmasına izin vermeyecek şekilde çok ısıya sahip sıvı ve gaz halindeki "HD 189733b" adını verdikleri bu gezegende yaşam izi tespit edemediklerini belirtirken, "Ama bu gezegen, yaşamın varlığının biyolojik izini oluşturabilecek bir kimyasal oluşuma sahip" diye konuştu.

Bilim adamlarının, bu gezegende su buharı ile organik metan molekülleri bulduklarını kaydeden Ray Villard, en heyecanlı kısmın karbondioksit keşfi olduğunu, çünkü bunun uygun koşullarda Dünya'da olduğu gibi bir biyolojik faaliyete bağlı olabileceğini söyledi.

Bu uzak gezegende CO2 ve karbonmonoksit keşfi, NASA'nın Kaliforniya'daki Jet Motorları Laboratuvarı'ndan, gezegenden yayılan kızılötesi ışınları Hubble ile izleyen Mark Swain adlı bilim adamı tarafından yapıldı.

1990'da yörüngeye 575 km irtifada yerleştirilen Hubble, evrenin evrimi ve çok sayıda özelliğinin anlaşılması açısından astronomide devrim yarattı.

23 Şubat 2009 Pazartesi

Dünyaya hızla yaklaşıyor

Dünyaya hızla yaklaşıyor
Çok zehirli gazlar taşıyor, evrendeki diğer cisimlerin aksi yönünde hareket ediyor.

Çinli gök bilimciler tarafından 11 Ağustos 2007'de keşfedilen C/2007 N3 (Lulin) kuyruklu yıldızı hızla dünyaya yaklaşmaya devam ediyor.

24 ŞUBAT'TA GÖKYÜZÜNDE NET OLARAK BELİRECEK

Rus medyasına göre, Lulin kuyruklu yıldızının yörüngesi güneşin merkezine en yakın noktadan 10 Ocak 2009'da geçti. Dünyaya en yakın noktadan ise 24 Şubat'ta geçecek.

ÇOK FARKLI BİR KUYRUKLU YILDIZ

Lulin kuyruklu yıldızının çok farklı özellikleri de var. Evrende, gezegen ve kuyruklu yıldızlar dahil pek çok cisim, saat yönünün aksi yönünde hareket ederken, Lulin saat yönünde hareket ediyor.

Ona bakıldığında optik bir yanılgı oluşuyor ve kuyruğu önden gidiyormuş hissi yaratıyor. Bilim adamları, renk değişimi, yoğunluk ve boyutlarına bakarak, Lulin'in kuyruğununun son derece zehirli gazlar taşıdığını belirtiyor ve "Şimdiye kadar Dünya'nın yakınından geçen diğer kuyruklu yıldızlardan çok farklı" diyor.

BİLİM ADAMLARINI HEYECANLANDIRIYOR

Ayrıca NASA'nın "Swift Gamma-ray Explorer" uydusu sayesinde, ilk kez bir kuyruklu yıldızın, morötesi ve X-ışınları görüntüleri simültane (aynı anda) olarak gözlemleniyor. Bu nedenle bilim adamları Lulin'i daha da büyük heyecanla izliyor.

Lulin kuyruklu yıldızı, Dünya'ya yaklaştıkça parlaklığı, bir yıldızın 6 katı parlaklığı kadar olacak ve çıplak gözle rahatlıkla görülebilecek.

Kuyruklu yıldızın, bugün bile bazı bölgelerden çıplak gözle görüldüğü bildiriliyor.

Sirius'tan X-3 ile Temas



Siriustan X-3 ile Temas


Günümüzde, dünyada binlerce dünya dışı kökenli araştırmacı grup etkin durumda çalışmalarını sürdürmektedir. Esasen bu, evrensel yardımlaşma ve dayanışma yasasının gereğidir. Evrenler, değişik şuur düzeylerinde bulunan varlıklarca meskun durumdadır ve bunlardan gelişmiş / uyanmış durumda olanlar, uyanmakta olanlarında uyanmasına / gelişmesine katkıda bulunmayı vazife bilmektedir. İşte bu doğal durumun gereği olarak; teknolojik ve içsel gelişim düzeyleri bizlerden çok farklı uygarlıkların temsilcileri aramızdadırlar.

Adrian Dvir 1994'den beri, dünya dışı varlıklardan oluşan özel bir grup ile şifa ağırlıklı çalışmalar yapmaktadır. A.Dvir'in, dünya dışı varlıklarla sürdürmekte olduğu bu şifa celseleri çerçevesinde zamanımızdaki medikal yöntemlerle tedavi edilememiş birçok rahatsızlık sadece giderilmekle kalmamış, onların eski yaşamlardaki kökenlerine kadar da inilmiştir. Bundan da ayrı olarak, A.Dvir; evrenin değişik köşelerinden gelen varlıklardan çok çeşitli konularda bilgiler almakta ve bu bilgileri yazılı ve sözlü olarak dünya insanıyla paylaşmakatadır. Dvir'in yazdığı ve birçok dile çrevrilmiş 'Healing Entities and Aliens' "Şifacı Varlıklar ve Dünyadışı Yaşamlar" adlı kitabı, bu konuda önemli bilgiler içermektedir.

Kendisini 'X-3' olarak tanıtan ve "Sirius" kökenli olduğunu söyleyen bir varlığın; şifacı medyom "Adrian Dvir'le olan görüşmeleri:

ADRIAN(A): Gerçekten Sirius'dan mı geliyorsunuz?
X-3: Evet, bir uzay gemisiyle.
A: Uzmanlık alanınız nedir?
X-3: Başta böbrekler olmak üzere, tüm iç organlar uzmanlık alanım içindedir. Şu anda bir denetleme görevi olarak dünyanızda bulunuyorum. Buradaki tıp grubumuzun çalışmalarını denetlemek ve böbrek rahatsızlıklarının giderilmesi konusundaki sorunlarında danışmanlık yapmak üzere burada bulunuyorum.
A: Bilgisayarımdaki metni şu anda okuyor musunuz?
X-3: Hayır. Sizin dilinizi bilmiyorum. Sizin düşüncelerinizi alıyorum, arada bir başka varlık da onları benim için çeviriyor.
A: Siz kaç yaşındasınız?
X-3: Sizin sayı sisteminize göre 458 yaşımdayım.
A: Daha ne kadar yaşayabileceğinizi umuyorsunuz?
X-3: 1000 (bin) yıldan fazla yaşayabileceğimi sanıyorum. Sirius'ta kimileri 2000 yıl kadar yaşar.
A: Sizde de yeniden doğum var mı?
X-3: Tam olarak sizin dünyanızda olduğu gibi değil. Biz birikimimizi yaşamdan yaşama daha farklı bir şekilde aktarırız. Sizin tekrar doğuşlarınız gibidir ama biraz farklı.
A: Nasıl bir dış görünüşe sahipsiniz.
X-3: Dış görünüş olarak dünyalılara kabaca benzediğimizi söyleyebilirim; baş, gövde, kollar ve bacaklar. Bununla birlikte, iç yapımız oldukça farklıdır: İç oganlarımız sizinkilerden farklı bir şekilde organize edilmiştir. metabolizmamız ve lenfatik sistemlerimiz çok farklıdır ve enfeksiyonlara karşı daha az maruz durumdayız. Bizim bedenlerimizin daha steril olduklarını söyleyebilirim. Bizim bedenlerimiz; sizinkiler gibi, mikroplar ve bakterilerle oluşan erezyona açık değildir. Bizim bedenlerimize bu nitelik, genetik mühendisliği dediğiniz bilim ile kazandırılmıştır. Çevre temizliğimiz de en üst düzeydedir. Çevremiz tam olarak sterildir. Burada dünyanızda ise; çevre, biyolojik olarak kirletilmiş durumdadır. Bu nedenle, dünyanıza geldiğimiz zamanlarda çok dikkatli olmamız gerekir. Üzerimizde, bedenimizi enfeksiyondan ve her tür kirlilikten koruyan, tek parçalı, esnek ve hafif bir malzemeden yapılmış, 'uzay elbisesi' diyebileceğiniz steril bir giysi bulunmaktadır.
X-3: Benim 'gezegenim' son derece güzel ve gerek bilimsel gerekse ruhsal yönden hayli ileri durumdadır. Biz doğa ile uyum halinde yaşarız. Sentetik malzemeden çok, doğal malzeme kullanırız; çünkü, sentetik olanlar çevreyi çok kirletir. Biz hepimiz, bir tek vücut gibiyizdir.
A: Sirius'ta nüfus ne kadardır?
X-3: 8-10 milyon kadar.
A: Hepsi bu mu, dünya ile karşılaştırıldığında çok az.
X-3: Evet. Sirius daha küçüktür ve nüfus artış oranı da çok yavaştır. Eğer bir ailenin iki çocuğu varsa, bu çok olarak kabul edilir. Sirius dış etkilere kısmen de olsa kapalıdır. Başka gezegenlerden hemen hemen hiç göçmen gelmez. Bu nedenle, nüfus oldukça homojendir. Ayrıca, hiç bir hastalık da yoktur.
A: Sirius'ta ömür beklentisi ne kadardır?
X-3: Dünya yılıyla, 600 ve 900 yaşında pekçok Siriuslu vardır. Dünyadaki insan ömrü, evrenin bu köşesinde en kısa ömürlerden biri olduğunu söyleyebilirim. Bu konuda dünyaya benzer bir gezegen daha vardır. Oradaki zeki varlıklar da dünyalılara benzer.
A: Sirius halkı tekrardan doğar mı?
X-3: Evet. Ölümden sonra, bedenleri özel bölmelerde saklama geleneğimiz vardır. Ruh ise tekrardan başka bir dünyada bedenlenir. Sirius halkı, güçlü ruh enerjileriyle tanınmış varlıklardır.
A: Buradaki dünya dışı kökenli tıp delegasyonu ile ilginiz / bağlantınız nasıl oluştu?
X-3: Tüm gezegenlerde bir duyuru yayımlandı. Bu duyuruda, tıp delegasyonları için doktorlara gereksinim duyulduğu belirtiliyordu. Başvurduktan sonra, tıp delegasyonunca kabul edildim. Bu vesileyle zaman zaman bizim gezegenin dışına yolculuklarım oluyor.
A: Sizin uzay aracından sözeder misiniz?
X-3: Temelde, üç boyda uzay aracımız var. En büyük boyda olanları dev gibi bir hangara ya da depoya benzer. Bunun içinde, uluslararası haberleşme merkezi başta olmak üzere, başkaca işlevleri olan birçok cihaz monte edilmiş durumdadır. Orta büyüklükteki araçlarımız, başka işlevlerinin de yanısıra genellikle hastane olarak kullanılır ve dünyanın atmosferinde konuşlandırılmıştır. Küçük boydakiler ise, esas olarak ulaşım ve nakil işlerinde kullanılır.
A: Sirius'ta ne türden bir hükümet var?
X-3: Eski Roma Senatosu gibi bir hükümet; yani, bilge insanlardan oluşmuş bir komite. Bu yönetici komitenin üyelerini, Sirius'un en bilge insanları oluşturur. Onların otoritesi; bilgeliklerinden, bilgilerinden oluşur. Demokrasilerde anarşiye kayma eğilimi her zaman vardır ama bilge insanlardan oluşmuş bir birlik daha stabildir. Sirius'ta savaşlar olmadığından, yönetici komite daha latif konularla meşguldur; toplumun refahı, arkeolojik kazılar, ekolojik konular ve çeşitli gezegen araştırmaları gibi...
A: Sizin çeşitli uygarlıklarla ilgili deneyimlerinize dayanarak; bir uygarlık ne kadar gelişmişse, savaşma olasılığı o kadar az mıdır?
X-3: Dünyanızdaki ırkların ve ulusların çok oluşu sürtüşmenin bir nedenidir. Homojenitenin olmayışının yanısıra, dünyalıların doğalarında savaşa doğru ayrıca bir meyil var. Öyle görünüyorki önümüzdeki 8 yıl içinde, dünya insanının yaşama bakışında büyük değişim olacak, ondan sonra gezegeninize dünya dışılılar tarafından kitlesel inişler olacak
A: Neden şimdi açıkça görünmüyorsunuz?
X-3: Konsülümüzden aldığımız talimat doğrultusunda hareket etmek durumundayız. Buna göre, dünyalılara ayan beyan görünmemiz için zaman şimdilik erken.
A: Evrende tek başımıza olmadığımız fikrinin zihinlerde yaygınlaşması savaşların azalmasını beraberinde getirmez miydi?
X-3: Evet, ama o zaman da dünyalılar; birbiriyle savaşı bırakıp, dünya dışılılara savaş açardı. Zamanı gelince, dünya dışı kökenli varlıklar, kitleler halinde inişe geçmeden önce, dünyalıları psikolojik olarak sakinleştirici telepatik yayında bulunacaklar.
A: Sizler de bizimle aynı aminoasidleri mi taşıyorsunuz?
X-3: Hayır.
A: Ya DNA'larınız, bizimkilere benzer mi?
X-3: Hayır. Bazılarımızınki 6, bazılarımızınki 12 sarmallıdır. Benzerlikler vardır ama önemli ayrılıklar da bulunmaktadır.
A: Dünyalıların rahatsızlıklarıyla ilgilenecek doktorlarınız, dünyadaki kliniklerinize gelmeden önce, beşer anatomisiyle ilgili özel kurslardan geçer mi?
X-3: Evet, sizin zamanınızla 4-6 ay süreyle dünya beşerinin anatomisini ve fizyolojisini, ayrıca, dünya dillerini ve kültürlerini inceleriz; hatta gerekirse, toplumların tarihlerini bile...
A: Bu kurslarda verilen bilgileri nasıl derlediniz.
X-3: Her araştırma grubunun bulguları belli bir merkezde toplanır ve biz bu yolla sürekli olarak veri tabanımızı genişletiriz.
Dünya tarihi boyunca, pek çok araştırma timlerimiz tarafından, gezegeninizin çeşitli yörelerindeki dünyalılar incelenmiştir. Dünya bedenindeki genetik değişikliklerin bir çoğundan da Sirius'lu araştırma timleri sorumludur.
A: Şimdiye kadar niçin sadece belirli dünyalılarla bağlantı kurdunuz ve niçin onlarla?
X-3: Bu, kitleler halinde inişimiz öncesine, ön etkinliklerdir. Bunlar durumları bu iş için elverişli dünyalılardır. Dünyaya kitleler halinde inişimiz sırasında bu dünyalı kardeşlerimiz sanki 'köprübaşı' işlevi görecekler.
A: Can (soul), başka bedenlere enkarne olan ve onlarla simbiyoz bir yaşam deneyimleyen bir yaşam formu mudur?
X-3: Hemen hemen öyle sayılabilir. Can ya da ruh, farklı bir varlık düzeyindeki eski bir yaşam formudur. Sadece ruhların yaşadıkları; bir bakıma spiritüel okul durumunda olan gezegenler vardır. Kuşkusuz, dünya dışı varlıklar da can sahibidir. Sirius halkı ölüm denen geçişten sonra, ışığın kaynağına dönerler.

A: Nükleer araştırmalar ve ekolojik etüdler gibi konular hakında biraz daha bilgi verebilir misiniz?
X-3: Dünyalıların nükleer silahlarını incelemekete olan araştırma gruplarımız var. Ayrıca, Dünyanın ekolojik sorunlarıyla ilgili arkadaşlarımız gerekli kısmi yardımlarda da bulunmaktalar..

Kaynak:'Healing Entities and Aliens'

Evrende Yalnız Değiliz



Evrende Yalnız Değiliz


Biz kimiz? Nereden geldik? Neden buradayız? Hayatın amacı nedir? Nereye gidiyoruz ?... İşte insanlığın varoluşuyla ilgili akıllardan çıkmayan ve on binlerce yıldır cevap aradığımız sorular. İşte bu anlamda öğrenme içgüdüsü ve bilgi edinme arzusu , belki de insanoğluna verilen en büyük armağanlardan biri. Ve zihinlerimizi açmadan da bilgiyi yakalayamayız. Dünya gezegeni üzerinde insan adı verilen canlı türü tohumlandırıldığından beri öğrenme isteği ve merak , bu türün kaderini etkilemiş , yön vermiş ve aydınlatmıştır.

Dünyamızın cetvel gibi düz olduğuna inanılan çağlarda , kendinizi " hayır ! dünya yuvarlıktır ! " diyen Galileo Galilei'nin yerine koyun ... " Akdeniz'den sonra büyük bir uçurum var , oraya giden gemiler sonsuzda kaybolur" görüşüne karşı olan , inancını kanıtlamak uğruna yelken açan kaptanı düşünün... önce buhar gücü , sonra sıvı yakıtlarla motorlu taşıtları hareket ettirmeyi planlayan , daha sonra da uçan araçlar yapmayı düşünen ve alay konusu olan insanları gözlerinizi önüne getirin...

Sınırlarını henüz bilemediğimiz , düşünmekten de aciz olduğumuz Kozmik bir okyanusun "Dünya" adını verdiğimiz kıyılarında yaşayan bizler , Batlamyus'un dünyayı evrenin merkezi sayan görüşüne 1500 yıl bağlandıktan sonra , bu uçsuz bucaksız okyanusa açılır açılmaz anladık ki, yüzmilyarlarca galaksiden sadece biri olan Samanyolu adlı bir galaksinin ücra bir köşesindeki bir yıldızın çevresinde dolanan bir toz zerreciği üzerinde yaşıyoruz.

Hala ortaçağ zihniyetiyle ve politik , ekonomik ve dinsel endişelerle, bu konuyla ilgili bilgiler ve kanıtlar dünya insanından saklanmaktadır İnsanoğlu tüm varoluş zamanlarının içindeki en önemli geçiş devresinde bulunmaktadır ve u anlamda UFO'ların temsil ettiği evrende zeki hayat gerçeği ; dünya insanlığının çok yakın gelecekte içine gireceği yepyeni bir realitenin önemli bir bölümünü kapsamaktadır.

Evren yolcularıyla tanışmamıza ve onların bu sonsuzluk içindeki bilgi ve ışık yolculuklarına katılmamıza çok az kaldı.

Kaynak:SİRİUS(Haktan AKDOĞAN)
19.11.2002

Dünyadışı Bir teknoloji: Uzaylı Mikroçipleri

Uzaylılar tarafından kaçırılma olaylarıyla ilgili raporlarda bahsedilen ortak noktalardan biri de, uzay gemilerine alınan kişilerin birtakım fiziksel testlerden geçirildikleri ve vücutlarına ince, uzun iğnelerin enjekte edildiğidir. Bu iğnelerin ucunda, kimi zaman 0.25 cmden daha az bir çapa sahip, ince metalik toplar bulunmaktadır. Vücuda enjekte edilen bu iğneler çıkarıldığında uçlarındaki topların yerinde olmadığı görülmüştür. Kaçırılma deneyimi yaşayan kişiler, “mikroçip” adı verilen bu parçaların burunlarına, kulaklarına, sinir uçlarına ve hatta göz kapaklarına yerleştirildiğini söylemektedirler.




yukarıdaki avuç içindeki mikroçipler




kafa tası röntgenindeki çip



Kaçırılanların bazıları, bu küçük topların, yine benzer bir operasyonla vücutlarından geri çıkarıldığını rapor etmişlerdir.

Uzaylı mikroçiplerinin varlığı, ilk kez 1967 yılında, Betty Andreasson adlı Massachusetts’li kadının uzaylılar tarafından kaçırılmasıyla duyulmuştur. Andreasson, dünya dışı varlıklar tarafından kaçırıldığını ve uzaygemisinde yapılan tıbbi incelemeler sırasında burnunun içine küçük, sivri uçlu bir topun yerleştirildiğini açıklamıştır.

Eylül 1986’da, saygıdeğer bir bilim gazetesi olan Nature’de, İngiltere Oxford Üniversitesi jinekologlarının bir raporu yayınlanmıştır. Raporda, doğum öncesi rutin kromozom testinden geçen bir kadın hastanın jenital sıvısında esrarengiz bir cismin bulunduğu belirtilmektedir. Tanımlanamayan bir maddeden yapılmış olan ve küçük noktalardan oluşan bu cisim, sadece 10 mikron ölçüsünde olup, şimdiye kadar tespit edilebilmiş tüm mikroçiplerden daha küçüktür.


MİKROÇİPLERİN VÜCUTTAN ÇIKARILMASI

Uzaylı mikroçipleri, 1994 yılından beri cerrahi operasyonlar yoluyla vücuttan çıkarılabilmektedir. Ayak parmağı, el, çene, dış kulak gibi organların içinde sinir uçlarında rastlanan bu cisimlerin, sadece top biçiminde olmadığı, pek çok başka biçime de sahip oldukları görülmüştür: üçgen, çubuk, tel, vb...Kimi zaman bu cisimlerin bulunduğu yerler üzerinde yara izlerine rastlanmıştır. Bazı vakalarda çıkarılan bu cisimler bir koza şeklinde olup, içinde fosfor yeşili ışınlar yaymaktadır.

1995 yılının Haziran ayında, California’lı Pediyatrik Tıp Doktoru Roger Leir, bir UFO sempozyumu sırasında, kaçırılma olayları hakkında bir rapor sunan Houston’lu UFO araştırmacısı Derrel Sims’le tanışmıştır. Bir pediyatri (ayak hastalıkları) uzmanı olan Dr. Leir, Sims’in sunuşunda uzaylılar tarafından ayağının içine yabancı bir cisim yerleştirilmiş bir kadından bahsetmesinden oldukça etkilenmiş ve olayı incelemek istemiştir.

Patricia Damly adlı bu kadının ayak röntgenini inceleyen Dr. Leir, ilk bakışta bu cismin ortopedik cerrahide kullanılan paslanmaz çelik materyallerden biri olduğunu düşünmüş, fakat Patricia’nın daha önce herhangi bir ayak ameliyatı geçirmemiş olduğu ortaya çıkmıştır. Kadının ayağında bulunan bu esrarengiz cismin uzaylılar tarafından kaçırılmasıyla ilgili olma ihtimali hem Sims’i hem de Leir’ı oldukça etkilemiş; Dr. Leir, söz konusu hasta California’daki kliniğine getirilirse bu cismi ayağından ücretsiz olarak çıkaracağını duyurmuştur. Sims Leir’a, elinin içinde benzer bir yabancı cisim bulunan Pat Parrinello adlı kadından da bahsetmiş ve ona kadının el röntgenini göndererek fikrini sormuştur.

Dr. Leir’a gönderilen Damly ve Parrinello’nun röntgen filmleri radyologlarca incelenmiş; sonuçta her iki cismin de metalik olduğu, kesinlikle doğal bir kist ya da benzeri bir oluşum olmadıkları anlaşılmıştır. Bu iki kadın, vücutlarındaki yabancı cisimleri çıkartmak üzere Ağustos 1995’te Dr. Leir’in kliniğine gelmişlerdir.

Patricia Damly, Ekim 1969’da, Teksas’da uzaylılar tarafından gemiye alındığını, fakat olayla ilgili çok az şey hatırladığını anlatırken, Pat Parrinello geçen 42 yıl içinde pek çok UFO gözlemi yaptığını belirtmiş ve kaçırılma olayının 1954 yılında, kendisi henüz 6 yaşındayken gerçekleştiğini açıklamıştır. Parrinello, elindeki yumruyu 1971 yılında geçirdiği trafik kazasının ardından çekilen röntgenleri görene kadar fark etmediği söylemiştir.

Damly’nin ayak parmağında bulunan ince, üçgenimsi cisim 1 saatlik bir ameliyat sonunda çıkarılabilmiştir. Domates çekirdeği büyüklüğündeki cismin etrafında oluşan gözle görülebilir ince bir doku, cismi vücutta bulunduğu süre boyunca kaslardan izole etmiştir.

20 Şubat 2009 Cuma

Lulin kuyrukluyıldızı Güneş Sistemi’ne giriyor

Yeşil ışığı ile görülebilen Lulin kuyrukluyıldızı Güneş Sistemi’nin içine ilk defa giriyor.
Arizona'da yaşayan amatör astronom Jack Newton tarafından çekilen Lulin fotoğrafı.



Geçtiğimiz yıl keşfedilen esrarengiz bir yeşil ışık yayan Lulin kuyrukluyıldızı, 24 Şubat tarihinde Dünya’ya en yakın konumuna ulaşacak. Çıplak gözle görülebilecek kuyrukluyıldız Dünya’nın 61 milyon 155 bin 72 kilometre yakından geçecek. Kıyaslamak gerekirse, Kızıl Gezegen Mars şimdiye kadar Dünya’ya 55 milyon 683 bin 302 kilometre yaklaşabilmişti.

Lulin’in yeşil rengi Jüpiter boyutunda atmosfere sahip olmasını sağlayan gazlardan geliyor. Kuyrukluyıldızın çekirdeğinden fışkıran gazlar bir çok kuyrukluyıldızda bulunan zehirli siyanojen gazı ve diatomik karbon içeriyor. Her iki gaz da Güneş ışını ve Uzay boşluğunun vakum etkisi altında kaldığında yeşil renkte ışık saçıyor.

Temmuz 2007’de 19 yaşındaki meteoroloji öğrencisi Quanzhi Ye tarafından Tayvan’da bulunan Lulin Gözlemevi’nde keşfedilen kuyrukluyıldızın adı da buradan geliyor. Ye, keşfettiği kuyrukluyıldızın güzel görüntüsünün çıplak gözle de görülebileceği için heyecanlandığını belirtiyor.


NASA’dan yapılan bir açıklamada, 24 Şubat 2009 tarihinde Dünya’ya en yakın konumda olacak kuyrukluyıldızın Güneş’in doğuşundan kısa bir süre önce karanlık gökyüzünde belireceği günbatımından sonra da gökyüzünün güneyine doğru izlediği yolun dörtte üçünü kat etmiş olacağı belirtiliyor.

En şiddetli Gama Işını patlaması gözlendi

Amerikan Havacılık ve Uzay Ajansı’nın (NASA) geçen yıl 11 haziranda uzaya gönderdiği, “Fermi” teleskobu, evrende daha önce görülmemiş şiddette bir gama ışını patlamasını tespit etti.

Science dergisinde yayımlanan bildiride, astrofizikçilerin hesaplamalarına göre, Karina takım yıldızında geçen yıl eylül ayında meydana gelen bu patlamanın, aynı anda meydana gelen yaklaşık 9 bin süpernova patlamasına eşdeğer olduğu belirtildi.

GRB 080916C adı verilen patlamada açığa çıkan maddenin hemen hemen ışık hızında olduğu bildirildi.

Kaynaktan doğan en ekstrem ışınların, görülebilir ışıktan 30 milyar kez daha fazla enerji ilettiği kaydedildi.

Patlama, yaklaşık 12.2 milyar ışık yılı mesafede meydana geldi.

Yeni bir fare türü keşfedildi

Filipinlerin güneyinde bulunan bölgede yeni bir fare türü keşfedildi.

Büyük Okyanus’un ada devleti Filipinler’de yetkililer yeni bir fare türü keşfettiklerini raporladılar. 175 gram ağırlığa sahip yeni tür Mindanao adasında bulunan Hamiguitan dağınında 950 metre yükseklikte keşfedildi.

Hamiguitan sıçanı adı verilen yeni türün sarı-kahverengi renkli, tüylü uzun bir kuyruğa sahip olduğu belirtildi.

Bulunan yeni türün Mindanao adasındaki birçok türle akrabalığı bulunuyor. Bilim insanları, coğrafi yapısı nedeniyle Mindanao’da birçok farklı türün barındığını ifade ediyor.

Filipinler’de, yalnızca bu bölgede yaşayan 125 farklı türden memeli hayvan bulunuyor. Araştırmanın Filipinli lideri Danilo Balete, bulunan yeni türün sadece Hamiguitan’ın güney bölgesinde yaşadığı saptanan ilk tür olduğunu belirtti.

L.A.’de Buzul Çağı’na ait yeni fosiller bulundu

Bilim insanları, ABD’nin en büyük ikinci kenti Los Angeles’ın göbeğinde Buzul Çağ’a ait yeni fosiller buldu.

Los Angeles’ta kuzey - güney doğrultusunda uzanan ünlü La Brea Bulvarı’nında bulunan La Brea Katran Çukurları’na (La Brea Tar Pits) oldukça yakın bir noktada yeni bir fosil yatağı bulunuyor.

Keşfedilen fosiller arasında bir aslana ait kafatası, kılıç dişli kedi kalıntıları, kurt, bizon, at ve neredeyse hiç bozulmamış bir mamut iskeleti bulunuyor.

Araştırmacılar, katran çukurlarının yanında bulunan bir otoparkın altında 2006 yılından bu yana 16 fosil yatağı buldu, kazı çalışmaları ise geçtiğimiz yılın yaz aylarında başlamıştı.

La Brea’da kurulmuş olan Page Müzesi yetkilileri, bulunan fosillerin müzenin Buzul Çağı koleksiyonuna eklenebileceğini belirtiyor. Bu keşif, müzenin mevcut envarterinin iki katına çıkmasını sağlayacak.

700 farklı türden fosillerin keşfedildiği Proje 23 olarak adlandırılan araştırma sırasında bulunan dev mamut fosiline “Zed” adını veren araştırmacılardan Shelley Cox, Zed’in neden önemli olduğunu şöyle açıklıyor:

“Zed’i önemli kılan onun tam bir örnek olması. La Brea’da ortaya çıkardığımız fosillerin hepsinden daha büyük, dişleri de tam ve şimdiye kadar bulduklarımızın hepsinden önemli derecede büyük”

Zed’in kemiklerini inceleyen araştırmacılar, kemiklerden anladıkları kadarıyla hayvanın 47- 49 yaş aralığında bulunduğunu ifade ediyor. Bulunan fosil, karbon hesabına göre 38 bin ila 42 bin yıl öncesinde yaşadı.

La Brea Katran Çukurları bölgesi 10 bin ve 40 bin yıl öncesi aralığında yer alan zaman diliminde birçok hayvana evsahipliği yaptı. Dünyanın en ünlü arkeolojik bölgelerinden biri olan bölgede yer alan yapışkan zift, yıllar boyunca mamutlar, mastodonlar, kılıç dişli kediler ve diğer Buzul Çağı hayvanlarını yutarak dünyanın en büyük fosil yataklarından birini oluşturdu.

Bu fotoğraf gerçek mi?

Afet ekibinin helikopterden çektiği bu fotoğraf köylülere canavar döndü korkusu yaşatıyor.

Borneo'da çekilen bu fotoğraftan sonra yerliler Borneo canavarının geri döndüğüne inanıyor. Efsaneye göre 100 ft uzunluğunda olan ejderha başlı canavarın nehirde yaşadığına inanan yerlilier Baleh nehri boyunca yüzen bu yılan fotoğrafını görünce korkuya kapıldı.

Bölgedeki sel felaketi nedeniyle incelemeler yapan bir afet ekibi tarafından helikopterden çekilen bu fotoğraf devasa bir yılanı gösteriyor. Fotoshop olup olmadığı tartışma konusu olan bu fotoğraf canavar efsanesinin geri dönmesine yetti.

Daily Mail Gazetesi'nde yer alan habere göre Kuala Lumpur'un saygın gazetesi New Straits Times okuyucularına söz konusu fotoğraf hakkındaki düşüncelerini soran bir anket düzenledi. Bazı köylüler bu yılanı gördüklerini iddia ederken, kimileri de bu fotoğrafın düzmece olduğunu iddia etti.

Bu ayın başlarında bilimadamları otobüs uzunluğunda , bir küçük araba ağırlığında ve inek büyüklüğünde hayvanları yutabilecek kadar iri bir yılana ait fosil bulmuşlardı.

Yakında evrenin ilk anı gözlemlenebilecek

Gökbilimciler Big Bang’in oluşumuyla ilgili en temel kanıtın peşine düştüler. Eğer evrenin oluşumuyla meydana gelen çekim dalgaları saptanırsa evrenin ilk anı ve evrimi hakkındaki bulmaca da çözülecek.

Gökbilimciler önümüzdeki on yıl içerisinde genişleyen evren teorisi için en somut kanıtlar bulmayı hedefliyor. Aranan kanıt 13.7 milyar yıl önce evrenin ve zamanın başlangıcından kalan mikroskobik yoğunluktaki dalgaların ölçümlenebilmesi ile bulunacak. Bu aynı zamanda, evrenin oluştuğu ilk anın da anlaşılabilmesi ve gözlemlenebilmesini sağlayacak.

ÇEKİM DALGALARI ARAŞTIRILIYOR
Chicago Üniversitesi’nden John Carlstrom, dokuz farklı üniversiteden gelen bilim adamlarıyla birlikte, dünya üzerindeki en güçlü teleskoplardan biri olan Güney Kutbu Teleskopu (GKT) ile evrenin başlangıcına ve evrimine ait kanıt arıyor.

Takımın ajandasında, genişleyen evren teorisinin tabii tutulacağı en zor test var. Bunun için, Einstein’ın genel görelilik teorisinin öngördüğü üzere, evrenin genişlemesi sonucu oluşması gereken çok zayıf çekim dalgalarının bulunması gerekiyor.

Bu aynı zamanda genişleyen evren teorisinin çeşitli versiyonlarının da doğru olarak yeniden kurgulanmasını sağlayacak. Carlstrom bunu şöyle açıklıyor: “Eğer çekim dalgalarını bulabilirsek bu bize genişleyen evren hakkındaki her şeyi anlatacak. Şu anda bununla ilgili geçmişe oranla az olsa da farklı açıklamalar var. Ama bunların hiçbir bu kadar olağanüstü ve sıcak ‘Big Bang’in kuantum ölçeğindeki bir dalgalanama ile başladığını öngörmüyor.”

FARKLI EVRENLER
Carlstrom ve Fermi Ulusal Laboratuarları’ndan Profesör Scott Dodelsun geçtiğimiz günlerde katldıkları ‘Başlangıcından Sonuna Evren’ adlı konferansta çalışmaları hakkında bilgi verdiler. Konferansın dinleyicileri arasında paralel evrenler kuramını ortaya atan Alan Guth da vardı.

Uzaydan Dünya’ya dönen sivrisinek canlandı

Uzayda bir yıldan fazla kalan sivrisinek larvası Dünya’da tekrar canlandı.

Gezegenler arası uzun süreli yolculuklar sırasında uzayın bitkiler ve canlılar üzerinde oluşabilecek etkilerini inceleyen bilim adamları, bu araştırmaları sonucunda Afrika sivrisineğinin uzayda canlı kalabildiğini saptadı.

Novosti ajansının haberine göre, Rusya Tıbbi ve Biyolojik Araştırmalar Enstitüsü bilim adamları, Japon meslektaşlarıyla birlikte “Mars’a İnsan Yolculuğu” projesi çerçevesinde yaptıkları araştırmalarda, biyolojik nesnelerin uzayda yaşama olasılıklarını inceledi.

Rusya Bilimler Akademisi Başkan Yardımcısı Anatoli Grigorev, Afrika sivrisineğinin larvasının, uzay istasyonunun dış kaplamasında bir buçuk yıl, beslenmeden ve eksi 150 derece ile artı 60 derece arasındaki yüksek sıcaklık değişimlerinden etkilenmeden canlı kalmayı başardığını belirtti.

Araştırma süresince uzayda “uyuyakalan” sivri sineğin dünyaya döndükten sonra canlanmasını izleyen bilim adamları, kısa ömürlü olan Afrika sivrisinek larvalarının, canlı kalmak için elverişsiz ortamlarda “kriptobiyoz” (bütün hayati fonksiyonlarını durdurma) durumuna geçerek, bütün fonksiyonlarını dondurduğunu gözlemledi.

Sivrisinek larvalarının DNA’sını inceleyen bilim adamları, bu canlının 30-40 dakikalık sürede bile hayat fonksiyonlarını sınırsız kez dondurup Canlandırma yetisine sahip olduğunu saptadı.

Haberde, Rus ve Japon bilim adamlarının bitki ve canlı organizmaların uzayda yaşama koşullarının incelendiği “Biorisyu” araştırmasında asıl amaçlarının organizmaların “kriptobiyoz” sürecine geçiş mekanizmalarını saptamak olduğu kaydedildi.

Güneş Sistemi’nin kör noktaları keşfedilecek

Bilim insanları, tehlike arz eden bir durumla karşılaşırsa göktaşlarını havaya uçurmak zorunda kalabilirler.

NASA’nın Uzay’a gönderdiği yeni sondalar Dünya’yı tehdit eden tehlikeli göktaşlarını keşfederse bilim insanları Armageddon’da kullanılan yönteme başvurmak zorunda kalabilirler.

Güneş Sistemi’nin şimdiye kadar çok küçük bir kısmı keşfedilmiş olan Lagrange noktalarını keşfetmek için iki NASA sondası gönderildi. Bu noktalarda Güneş’in çekim gücüyle Dünya’nın çekim gücünün birbirini sıfırladığı ve objelerin ağırlıksız bir hale geldiğini ifade ediyor.

Şimdiye kadar Lagrange noktalarında ne olduğunu öğrenemeyen biliminsanları, bu noktalarda bulunan objelerin devasa boyutlarda olabileceğini tahmin ediyor.

Princeton Üniversites’inden Richard Gott, bu noktalarda büyük ve tehlikeli göktaşlarının bulunabileceğini ifade ediyor.

“Orada bulunan büyük bir göktaşı, saatli bir bomba olabilir” şeklinde konuşan Gott, çekim alanlarında oluşabilecek bir değişme nedeniyle göktaşlarının dünyanın üzerine gelebileceğini ve tehdit yaratabileceğini söylüyor ve ekliyor: “Orada büyük bir göktaşıyla karşışırsak onu şimdiden yok etmek, tehdit ettiği zaman yok etmekten daha kolay olacaktır”.

NASA’nın Güneş ve Yeryüzü İlişkileri Gözlemevi’nden (Solar Terrestrial Relations Observatory -STEREO) fırlatılan L4 ve L5 ismindeki iki kaşif, yılın son günlerinde iki Lagrange noktasına ulaşacak. Alanlar çok büyük olduğundan, sondaların görevleri birkaç ay sürecek.

19 Şubat 2009 Perşembe

Gizli Dosyalar ve U.F.O Olayları

Cleveland, Ohio 14 Kasım 2007


Still Image Extracted From Video of Strange Blue Mass

Bir benzin istasyonu güvenlik video kamerasında, bir "sıvı mavi bir kitle" gaz bulutu gibi kayda yakalanır. Mavi kitle yaklaşık 30 dakika boyunca kamera kaseti üzerinde görülür.CNN: haberlerde bu kitlenin gerçek olmadığını ima etti.
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Aralık 16, 2006 - Crosby, Texas

Photo of Curve on Road Where Creature Was Standing
Fotoğraf Encounter Yeri Tanık tarafından çekildi.
Bu yaratık yakında yolun sol tarafında duruyor.
Kırmızı özet yaratığın nerede olduğunu gösterir.
Kırmızı kutunun altındaki yolun karşısındaki yeşiilklerde olduğunu gösteriyor...
Drawing of Creature by Witness
Tanık Açıklama: Fotoğrafı bastığımda yaratığın olduğu bölgeyi büyüttüm ve ortaya çıkan görüntü bu idi.
Gözleri blanık olduğu için ben de bunu yapmaya çalıştım. Yüz dışında bir ağız, burun, kulaklar veya görmedik.
-------------------------------------------------------------------------------------------------
USA Mart Hava Kuvvetleri Bankası Yakınında Bulunan Garip Yaşam Formu!
Kasım, 2005



-------------------------------------------------------------------------------------------------
2. Temmuz 2005

Resimdeki kırmızı kutunun içindeki yaratık Ne olduğu açıklanamadığı buna dair teoriler ise örtbas edildi.
Olayın olduğu yer bir alabalık gölü Kanada ! 90 Dakikalık yol boyunca kuzeyde Toronto'da meydana gelmiştir..

imageFotoğraf Aynı gece yanar görüşlü Alabalık Göl içinde ele alındı! Ontario!

-------------------------------------------------------------------------------------------------

Long Beach 27 Mart 2008
http://www.ufosnw.com/sighting_reports/2008/longbeachca03272008/image44web.jpg
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Bothell
24 Mart 2008

http://www.ufosnw.com/sighting_reports/2008/bothellwa03242008/image84web.jpg

-------------------------------------------------------------------------------------------------
Big Bear City,
23 Mart 2008

http://www.ufosnw.com/sighting_reports/2008/bigbearcityca03232008/Object01web.jpg
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Keizer, Oregon
15. Mart 2008
http://www.ufosnw.com/sighting_reports/2008/keizeror03152008/crossobjectdiag.jpg
-------------------------------------------------------------------------------------------------

http://www.ufosnw.com/sighting_reports/2008/charlottenc03132008/weathercamimage03132008.jpg
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Murrayville, Gürcistan
1 Mart 2008

http://www.ufosnw.com/sighting_reports/2008/murrayvillega03012008/pict007web.jpg
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Bothell, Washington
17 Şubat 2008

http://www.ufosnw.com/sighting_reports/2008/bothellwa02172008/image110web.jpg
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Canyonville, Oregon
3. Şubat 2008
http://www.ufosnw.com/sighting_reports/2008/canyonvilleor02032008/photo002web.jpg
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Hermitage, Pennsylvania
1 Şubat 2008

http://www.ufosnw.com/sighting_reports/2008/hermitagepa02012008/020120081200_l.jpg
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Murrayville, Gürcistan
27 Ocak 2008

http://www.ufosnw.com/sighting_reports/2008/murrayvillega01272008/ufodiag.jpg
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Bothell, Washington
9 Eylül 2007

http://www.ufosnw.com/sighting_reports/2007/bothellwa09092007/bothell0909200714diag.jpg
-------------------------------------------------------------------------------------------------

I want to belive!







Üç Boyut Sırrı Çözdü

Üç Boyut Sırrı Çözdü
Mısır'da 3 bin yıldır bir tabutta kapalı kalan mumyanın sırrını 3 boyutlu görüntü ortaya çıkardı.

Philips tarafından geliştirilen ileri teknoloji ürünü Brilliance iCT sayesinde, çarpıcı 3 boyutlu görüntüler ile 3 bin yılı aşkın süredir tabutta kapalı kalan bir mumyanın sırları ortaya çıktı.

Meresamun mumya / 1

Uzmanların verdiği bilgiye göre 1989’da x ışınları ile tabutun içindeki mumyaya yönelik bir ön çalışma yapıldı.

Meresamun mumya / 2

Mısırlı Meresamun adı verilen Mumya, 1991’de beş saat süren ve bulanık görüntülerin elde edildiği tek kesitli bir tomografi sisteminde tarandı. Ancak bu görüntüler, Meresamun’un çenesinin ve bir parmağının kırık ve boğazında bir kitle olduğunu -muhtemelen guatr- ve gözlerinin üzerinde iki ufak oval taş bulunduğunu ortaya koydu. Ölüm nedeni kesin olarak bilinmemesine rağmen, uzmanların isteği üzerine 256 kesitli Philips Brilliance iCT tarayıcı ile yeniden yapılan tarama, mumyanın daha önceki taramaların gösterdiği gibi guatr olmadığını, boğazındakilerin dolgu malzemesi olduğunu ortaya koydu.

Meresamun mumya / 3
Şikago Üniversitesi, Radyoloji Profesörü Dr. Michael W. Vannier, “iCT tarayıcı çok karmaşık bir anatomiyi saniyeler içinde ayrıntılı bir şekilde analiz etme olanağı tanıyor. Mumyanın resimleri olağanüstü; dişlerdeki aşınma izleri, mumyalama kesitinin bariz görünümü, yaşına ilişkin kesin bulgular gibi daha önce belirsiz olan ince ayrıntıları görebildik. Bu sayede 1991’deki ilk bilgisayarlı tomografi taramasıyla ortaya çıkan birçok soru yanıt buldu.” dedi.
Meresamun mumya / 4

18 Şubat 2009 Çarşamba

Şanzıman ve şafta ihtiyaç duymayan “e-teker”

Michelin ve Valeo, elektrikli veşarj edilebilir hibrit otomobiller için alternatif sürüş kontrol teknolojileri üretme kararı aldılar.


Günümüzde elektrik ile çalışan otomobil üretimi sayesinde, otomobillerde kullanılan parçaların büyüklükleri, teker sayısı, otomobilin büyüklüğü gibi hemen hemen tüm hatları yeniden gözden geçiriliyor. Michelin ve Valeo, bu yeniden yapılandırma konusunda ilk meyvelerini verdiler.

İki şirket elektrik ve şarj edilebilir otomobiller için e-wheel (e-teker) başta olmak üzere içine girdikleri işbirliği motor ve pil soğutma yönetimi, iklim kontrolü, aydınlatma, enerji yönetimi teknolojileri geliştirme kararı aldılar.

Birlikteliğin ilk ürünü olan e-wheel, gücünü elektrik enerjisinden alan bir Aktif Tekerlek Teknolojisi olarak adlandırılıyor. Teknoloji, her jantın içine iki elektrik yerleştiriyor. Bu iki elektrikle çalışan tekerlekten biri hareketi sağlayan gücü tekere yöneltirken, diğeri de süspansiyonu sağlıyor.

Bu şekilde şanzıman, şaft ve geleneksel süspansiyon ihtiyacını ortadan kaldıran tasarım, daha önce Venturi Volage konsept otomobilinde denenmiş ve başarıya ulaşmıştı. Michelin ve Valeo, teknolojinin seri üretime geçirilebileceğini ifade ediyor.

17 Şubat 2009 Salı

Dünyanın En Gizemli ve En Ürkütücü Yerleri

Dünyanın en ürkütücü yerleri

Paris Yeraltı Mezarlığı
İddiaya göre 700'lü yıllarda Paris'te meydana gelen veba gibi salgın hastalıklardan ölenler kilisenin kararıyla, kireç ocaklarında yakıldı. Bu maksatla yerin altına yapılmış odalarda binlerce insan kireçlenek ortadan kaybedildi.
Ta ki 1844 yılında ilk kazılarda odalar ortaya çıkarılıncaya kadar bu konu gizli kaldı. Ardından yapılan Paris Metrosu'nun inşaatı sırasında bütün Paris'in altının mezar odalarıyla dolu olduğu görüldü.
Ortaya çıkarılan bu odalarda yüzlerce insan kafası ve iskeleti bulundu.
Easter Adası, Şili
Bu ada, taştan oyulmuş dev heykelleriyle ünlü.
20 metre yükseklikte ve 90 ton ağırlıkta bu dev heykeller hala gizemlerini koruyor.
1884’te başlayan inşaat 38 yıl boyunca, Sarah’nın ölümüne kadar devam eder. Bugün eve ziyarete gelenler, hayaletlere inanmasalar bile, evde hayalet gördüklerini iddia ediyorlar.
Efsaneye göre bataklık 1920'lerde tutsak edilen bir Voodoo kraliçesi tarafından lanetlenmiş. Bataklıkta kurulmuş 3 küçük köy,1915’teki fırtına yüzünden yok oldu.
Mary King’s Kilisesi, Edinburgh
17. yüzyılda veba hastalarının içinde ölüme terk edildikleri bu kiliseyi ziyaret edenler, kollarına ve bacaklarına görünmez bir yaratığın dokunduğunu iddia ediyorlar.